Uzay Yolu ve Aile Hekimliği

Yazının başlığını okuduktan sonra, şöyle dediğinizi duyar gibiyim: Hoppala… Ne alakası var canım! Bakalım, becerebilirsem yazının ilerleyen bölümlerinde Uzay Yolu ile Aile Hekimliği arasında bir ilişki oluşturmaya çalışacağım.
 
Yeni kuşaklar pek bilmeyebilir ama benim kuşağım ve benden daha yaşlı kuşaklar için Uzay Yolu dizisinin belleklerimize kazınmış çok ayrı bir özelliği vardır. Bu dizi büyük olasılıkla ülkemizdeki pek çok insanın televizyondan izlediği ilk bilim kurgu dizisiydi. Ama bence bizim kuşaklar için bu bilim kurgu diziyi daha ilginç kılan şey, bizlerin yaşarken bile bu dizideki bilim kurgusal fantezilerin bir kısmının teknoloji tarafından gerçek hayatta da sonradan başarılmış olmasına tanıklık etmekti. Bu sahiden heyecan verici bir deneyim. İlk kez 1960’larda ABD de yayına girdiğinde kapının önüne birisi geldiğinde otomatik olarak açılıp kapanan uzay gemisinin iç kapıları, o dönem Amerikalılar için bile bilinmeyen bir yenilikti. Ama şimdi tüm dünyada sıradan dükkânlarda bile bu kapılar kullanılıyor. Uzay Yolu, Gene Roddenberry tarafından yaratılmış, 1966'dan 1969'a kadar Amerika'da yayınlanmıştır. Ülkemize gelmesi ise 80’li yılları bulmuştur. (1)
 
Dizi, televizyon izleyicilerini daha sonra alışılmış hale gelen bilim kurgu terimleri ile tanıştırmıştı; ışıktan daha hızlı gidebilen Warp sürücüsü, ışınlanma, kablosuz el aletleri ve tarayıcılar, enerji silahları, masaüstü bilgisayar terminalleri, kablosuz telefonlar, lazerle ameliyat, uzay gemisi görünmezlik aletleri ve bilgisayar ses sentezi gibi... O zamanlar pek çoğu bilim kurgu fantezisi olan bu yeniliklerden bazıları bugün hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu. Işınlanma gibi o büyük hayalden henüz çok uzak olmak insanı üzse de, gerçekleşmiş olan enerji silahları gibi bazı teknolojik gelişmeler için ise keşke hep hayallerde kalsaydı diye düşünmeden edemiyor insan.
 
Evet, teknoloji hayatımızı etkileyen bazen de tüm alışkanlıklarımızı altüst edebilen bir gerçek. Ancak bilimsel teknolojiyi değerlendirirken çoğu zaman çarpıklaşmış bir bakış açımız var sanki.  Kimi zaman teknoloji birçok kötü durumun nedeni olarak değerlendirilip, günah keçisi ilan edilebiliyor. Oysa  ‘bilim ve teknolojideki gelişmeler’  insanların kendi iradelerinden ya da toplumsal iradeden bağımsız bir şekilde ortaya çıkan şeyler değildir. Teknoloji ve ona kaynaklık eden bilimi de insanoğlunun ürettiği unutulur/unutturulur ve günah teknolojiye yüklenir.(2) Oysa iyilik ve kötülük aslında bilim ve teknolojiyi üretenlerin, bunu o ya da bu şekilde kullanmayı tercih edenlerin niyetlerinde aranmalıdır. 
      
Burada hemen ‘teknoloji öngörü (technology foresight) çalışmalarına gelmek istiyorum. Bugün için teknoloji artık, gelişmesinin hangi yönde olacağı kestirilmeye çalışılan bağımsız bir değişken olmaktan çok hangi yönde geliştirilmesi gerektiğine karar verilen; bir başka deyişle, belirlenen ekonomik ve toplumsal hedeflere erişmeyi mümkün kılacak biçimde gelişme yön ve hızı öngörülen bir değişkendir. Çağımızın pazar ekonomilerinde, bilim ve teknoloji üretim ve kullanımının artırılması ya da düzeyinin yükseltilmesi, ulusal hatta bölgesel ölçekte, ‘stratejik plânlama’ konusu olarak ele alınmaktadır. Bu alandaki stratejik plânlamanın ilk adımı ise ‘teknoloji öngörü çalışması’dır (2). Bu öngörü çalışmalarıyla teknolojinin öncülü olan Ar-Ge çalışmalarının dümeninin ne yöne çevrileceği belirlenmektedir. Yani başka bir deyişle geleceğin resmi bugünden oluşturulmaya çalışılmaktadır.
 
Konuyu tıp alanına getirirsek, bilim ve teknolojideki gelişmelerin 10 yıl ya da 20 yıl sonra tıp alanını ya da doktorluk mesleğini, hangi yönde etkileyeceğini bugünden kestirmek önemlidir. Bu tür kestirimler yapılabilir ve gelişmiş pek çok ülkede yapılıyor da. Günümüzde, ileri düzeyde uzmanlaşmış hekimler son teknolojik gelişmelere dayanarak hastalara tanı koyup tedavi etmektedirler. Bunun sonucunda tıbbi bakımın teknik niteliği ilerlemiş olmakla birlikte hastalar genellikle doktorlarla ilişkilerinde bir şeylerin eksik olduğunu ifade etmektedirler. Bu eksiklik de en belirgin olarak hasta ile hekim arasındaki iletişimde kendini göstermekte ve hastanın hekime duyduğu güven ve tedavinin gereklerini yerine getirme açısından büyük sorunlar doğurmaktadır (3,4). Evet, aile hekimliği tıp disiplininin bir varoluş nedeni olarak kendini tanımlarken ortaya sürdüğü en önemli tezlerden birisi budur. Aile hekimliği bu boşluğu doldurmayı hedeflemektedir. Yalnız bu yaklaşım çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve sanki aile hekimliği çok az tıbbi teknolojiye gereksinim duyan bir alanmış gibi de yorumlanabilmektedir. Kimi zaman bu yanlış kavrayış biz aile hekimlerine bile sirayet edebilmekte, aile hekimi elindeki bir steteskop ve tansiyon aletiyle ve hastayla oluşturacağı iletişim becerileriyle mucizeler yaratabilecek bir hekimmiş gibi tarif edilebilmektedir. Oysa aile hekimliği kendine özgü tıp teknolojilerine son derece gereksinimi olan bir tıp disiplinidir. Örneğin bilişim teknolojisiyle oluşturulmuş kaliteli bir hasta kayıt sistemi, aile hekiminin kendi ofisinde kolayca uygulayabileceği tarama testi teknolojileri, ofisten konsültasyonu çözebilecek tele tıp teknolojisi, hızlandırılmış ve pratik hale getirilmiş ofis laboratuar hizmetleri, sürekli eğitimi sağlayacak tele eğitimler, konferanslar şimdilik aklıma gelen şeyler. Biliyor musunuz Japonya’da teknolojik öngörüler arasında gelecek 20 yıl içinde evde tıbbi bakımı üstlenebilecek robotların üretilmesi bile var (2).
 
Evet, biz aile hekimlerinin aile hekimliğinde tıbbi teknolojilerin geliştirilmesi konusuna mutlaka önem vermemiz gerekiyor. Çünkü yazımın başında da belirttiğim gibi bugün artık teknoloji ne yöne doğru yönlendirileceği belirlenen bir olgu haline gelmektedir. Birinci basamak hizmetlerine ağırlık vermek isteyen bir ülkenin de, o alanda gelişmeleri sağlayacak şekilde teknolojiyi yönlendirmesi gerekmektedir. Her sokağa bir MR Merkezi mi açılacak, yoksa her mahalleye gelişmiş teknoloji olanaklarına sahip bir aile hekimi mi verilecek? Bu mücadelede şimdiden yerimizi almalıyız.
 
Bugün Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen bir Sağlık-NET projesi var (5). İçinde bir bileşen olarak aile hekimliği kayıt sisteminin de olduğu, ulusal bir kayıt sistemi ve tele tıp olanakları gibi bileşenleri var. Bu çalışmalarda TAHUD da mutlaka bir paydaş olarak yerini almaya çalışmalıdır. Diğer gelişmiş ülkelerdeki olumlu örnekleri tarayıp, aile hekimliği alanındaki faydalı tıbbi teknolojilerin ülkemize hızla getirilmesi için akademilerimiz öncülük etmelidirler. Tabi en önemlisi bizler kendi yaratıcılıklarımızla bunları oluşturmalı ve geliştirmeliyiz.
 
Şöyle diyenler de olacaktır sanırım, ya dostum biz bugün Aile Sağlığı Merkezi’nde jeneratörü kimin alacağını, hadi onu boş ver temizliği kimin yapacağını konuşuyoruz; sen bize evde bakım yapacak robotlardan bahsediyorsun. İşte sanırım bu bendeki biraz Uzay Yolu kuşağı olmakla ilgili bir şey. Biraz da artık orta yaşa gelmiş bir baba olmakla ilgili sanırım. Teknoloji o denli baş döndürücü bir hızla gelişiyor ki, bugün hayal olan bir şey çok yakın bir zamanda hayatınızın kaçınılmaz bir parçası oluveriyor. Yeter ki o istediğiniz yöne doğru teknolojiyi yönlendirecek gerekli kaynaklar yaratılsın. Baba olmakla ilgili kısmı ise şöyle sanırım; insan bazı güzel şeyleri artık gelecek kuşak için de istemeye başlıyor. Teknolojinin sürüklenebileceği tehlikeli yollardan ise geleceği korumak istiyor.
 
Biz toplum olarak biraz gündelik sorunların içine dalıp gitmeyi seviyoruz. Bu yüzden de kimi zaman gözlerimizi geleceğe çevirmeyi unutabiliyoruz. Oysa geleceğe bakmayı beceremeyenler içinse yenilikler bazen yok olma nedeni haline de gelebilir.
 
Hadi bir latifeyle bitireyim yazımı. Panacea bilim kurgu dünyasının fantezilerinden bir tanesi. Panacea tüm hastalıkları tedavi edebilen tek bir ilaç. Hadi bir an için böyle bir ilacın yarın ülkemize geldiğini düşünelim. Bizler şu tartışmaların içinde kaybolmaya başlarız biraz: Bu ilaç SGK tarafından ödenecek mi, hangi hekimler yazabilecek, falan… Hatta kızar kimilerimiz şimdi diğer hekimler de aile hekimliği unvanını kullanıyor diye bizlere bu ilacın yetkisini vermezler diye… Oysa Panacea tıp mesleğini çoktan bitirmiştir bile…
 
Teknoloji ve aile hekimliği ilişkisi de biraz böyle, bizler şimdiden aile hekimliği için gerekli teknolojileri istemezsek, elde etmeyi başaramazsak, aile hekimliği de farkında olunmadan yok olur gider. Günümüzde teknolojik desteği sağlayamayan alanların ayakta kalması çok zordur.    
 
 
Kaynaklar:
 
1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Uzay_Yolu 
2) 2020 yılında Tıbbi Teknoloji Aykut Göker http://www.inovasyon.org/html/AYK.TTBMer.Kons.Tem.01.htm
3) Bernard L, Krupat E. The Patient and Practitioner Relationship. In: E. Krupat (ed) Psychology is Social. third ed, New York: Harper Collin Publishers 1994:357-369. 
4) Tuncer E. T. Hasta Hekim İlişkisi. In: Doğan B. Y. (ed.) Davranış Bilimlerine Giriş, Antıp A.Ş. 1998: 237-241. 
9 – 79.
5) http://www.sagliknet.saglik.gov.tr/
This article was published under the category Uzm. Dr. Rıdvan Şahin on 06/06/2016 13:00.