Neden Aile Hekimliği Yapmaktan Zevk Alamıyorum?

Dr. Ruşen Topallı, Giresun Teyyaredüzü Aile Sağlığı Merkezi
 
Yirmi yedi yılı aşan hekimlik hayatımda, çok yoğun çalıştığım, gün aşırı nöbetler tuttuğum, 48-56 saat aralıksız mesaide kaldığım, koşturmaktan bitkin düştüğüm günler çok oldu. Hiç işe gitmek istemediğim günler de oldu ama uzun sürmedi, sonra yeniden severek çalışmaya devam ettim. Ancak son yıllarda, meslek hayatımın en rahat ve en az yoğun günlerini yaşadığım halde, bıkkınlık ve isteksizlik sürekli olmaya başladı. Geçmişe göre daha az yorulmama rağmen neden bu halde olduğumun nedenlerini düşünürken, bunları bir yazı haline getirmeyi de uzun süredir düşünmekteydim. Ancak, nasıl yazacağıma karar veremiyordum… Sevgili Emrah Kırımlı’nın bir yazısı (Merak eden buradan okuyabilir: https://www.bdsendika.org.tr/aile-hekimligi-mumkun-daha-iyi-bir-aile-hekimligi-talep-ediyoruz/) benim için esin kaynağı oldu. Emrah, seçme, belki de kurgusal, olgularla aile hekimliğinin işleyişindeki sorunlara dikkat çekiyordu. Ben ise rasgele bir günde gelen tüm hastaları, ne bir eksik, ne bir fazla, kayıt ederek, bu hastaların bana hissettirdiklerini yazıp hayal ettiğim sağlık sisteminde olmaması gereken noktaları işaret etmeyi düşündüm. Öncelikle genel anlamda işimi severek yapmama engel olabilecek özel durumları anlatıp, sonra bir günün hastalarına geçeceğim…
 
Yedi yıldır aile hekimi olarak çalışıyorum, bunun son 3-4 yılı aşağı yukarı, yukarıda tanımladığım psikolojide geçiyor. Öncelikle kent merkezinde, günde ortalama otuz hastanın geldiği bir birimdeyim... Aynı aile sağlığı merkezini (ASM) paylaştığımız diğer doktor, ebe, vb. arkadaşlarla bir sorunumuz yok. Müdürlüğümüz birçok ile göre daha anlayışlı ve uyumlu.
 
Beni sıkan nedenlerden bir tanesi, belki meslekteki uzun çalışma süresi olabilir, gençken bazı şeyleri daha kolay hazmedebiliyor olmamız mümkün, ama tersi de iddia edilebilir, yaş aldıkça tecrübenin getirdiği olgunlukla daha tahammüllü olmamız da beklenebilir. Bir de daha önce kesintisiz aynı yerde aynı işi yaptığım bu kadar uzun bir dönem olmamıştı. Daha önce altı yıl çalıştığım bir yerde de biraz sıkılmıştım ama orada hem görev pozisyonum, hem çalıştığım bina, hem de çalışma şeklim zaman zaman değişmişti. Şimdi ise yedi yıldır, arada çalışma arkadaşlarım değişmiş olsa da, aynı binada, aynı odada, bazıları değişse de aynı hastalarla çalışıyor, hep aynı işi yapıyorum. Bu tekdüzelik bıkkınlık ve mutsuzluğa katkı veriyor olabilir.
 
Ama bence en önemli neden bunların dışında... Yaptığımız işlerin çoğu bilgi ve kapasitemizin çok azını kullanarak yapılan, bir kısmının da yapılmasa da olacak işler olması insanı tüketiyor... Yapılacak akılcı idari düzenlemelerde ortadan kaldırılması mümkün ilaç yazdırma, lüzumsuz sağlık raporları gibi birçok prosedürü yerine getiren pozisyonda olmak, sorgulayan herkesi rahatsız edebilir. Sorumlu olduğumuz işlerin bir kısmının ise hekim olmayanlarca yapılabilecek işler olması, mevzuatın hekim bağımsızlığına fazla müdahale ediyor olması, birçok bilgi ve becerimizi kullanmıyor oluşumuz, kullanmadığımız bilgi ve becerilerimizin gerileyerek maruz kaldığımız mesleki gerileme ve yaptığımız anlamsız işlerin de sonucu ortaya çıkan saygınlık kaybı ve değersizleşme hissi. Buna  statü belirsizliğinden kaynaklanan sorunlar, idari işlerle uğraşmak zorunda kalma, sürekli arka planda başka hesaplar yapmak nedeniyle hastaya odaklanamama gibi nedenler, Başka birimlerin görevi olması gerekirken bize dayatılan adli, ölüm belgesi düzenleme nöbetleri ve görevleri, bir ara gündeme gelen ASM nöbetleri, sürekli mevzuat değişiklikleri, alınması istenen, hiç bir zaman kullanılmayacak malzemeler, vatandaşa da eziyete dönüşen gereksiz izlem duplikasyonlarına yol açan performans uygulaması, bize güvensizliği yansıtan, ispatlayıcı belge talepleri, denetlemeler, ihtar puanları, cezalar. 
 
Bu duruma “mesleki depresyon” adını taktım, bazen gerçekten “klinik depresyonda mıyım da bunları yaşıyorum?” diye kendi kendime soruyorum ama iş dışı yaşamımda herhangi bir yeti yitimi, motivasyon ve işlev kaybı yaşamıyorum, gelecekle ilgili (emekliliği de içeren) beni mutlu eden planlarım var, uykum, iştahım yerinde yani depresyonda değilim diye düşünüyorum.
 
Şimdi gelelim o, rastgele seçilmiş, bir günün hastalarına ve bana hissettirdiklerine: İşe çoğu zamanki gibi poliklinik başlama saatinde, yani son dakikada, geldim... ASM'de geçirdiğim zamanı asgaride tutmak için böyle yapıyorum sanırım... Tabi biraz da tembellikten... Dakika bir, e-imza sorunu, e-imza bir türlü açılmıyor hata veriyor... Neyse kâğıt reçete yazarız, bekleyen dört hasta var onları bitirip sonra bu sorunla ilgilenirim dedim...  Yazıcıyı açtım, A5 taktım... İlk hastayı çağırdım... Sevdiğim, nazik, güler yüzlü bir hastamdı, Ne tuhaf hastalar doktorun güler yüzlüsünü arar, doktorlar da hastanın güler yüzlüsünü arıyormuş demek... İlaç yazdırmaya gelmişti, ilacını yazdım ama sonra tetkik yapacağımızı da hatırladık, trigliseridleri oldukça yüksekti, esasen kılavuzlara göre ilaç endikasyonu olan bir hastaydı, ama ilacı doğrudan yazma yetkimiz olmadığından bir diyet denemesi yapalım demiştik, şekeri de sınırda gidiyordu zaten, önerdiğim diyeti uygulamış, tetkiklerini istedim...
 
İkinci hasta, tedavisine, takibine hiçbir katılımım olmayan bir hasta idi, ilaç yazdırmaya gelmişti, reçetesini verip gönderdim... Bu hasta bugün buraya hiç gelmeden ilacını alabilmeliydi diye düşündüm... Bir yandan da böyle zahmeti olmayan hastaları zaman geçtikçe daha çok istediğimi, bu düzenin tembelliğe doğru bir evrilmeye yol açtığını biraz da üzülerek fark ettim. Belki motivasyonumu yitirmemiş olsam, ilk günlerde olduğu gibi, bu tür gelişleri koruyucu sağlık hizmetleri vermek için fırsat olarak değerlendirebilirdim... Ama işinin çabucak görülmesi isteğinden öte bir beklentisi olmayan hastaların hissetirdiklerinin de etkisiyle, bunu çoğu hastada bıraktım bir süredir.
 
Üçüncü hasta, zaman zaman tedavisini düzenlediğim ama hastanelere de sıkça giden bir hasta idi, ayak bileklerinde ödem olduğu için kalsiyum kanal blokeri dozunu azaltmış, düzelmezse hep keseceğimizi, diğer ilaçların dozunu arttıracağımızı birlikte planlamıştık ama hasta sabırsızlık edip kalp damar cerrahisi ve kardiyolojiye gitmiş, ilacı kesilmiş, başka ilaç başlanmış... Şimdi ise ilaç yazdırmaya gelmiş.. Hastaya sitem ederek bundan sonra tedavisine karışmayacağımı söyledim. Repetesini yapıp gönderdim... Şu repeteler hiç olmasa sevk zinciri bile gelebilir diye düşündüm... (sonra bu hastanın ASM'deki başka bir doktor arkadaşın kapısında beklerken görüldüğü bilgisi bana ulaştı, sanırım doktor değiştirecek). Bu arada facebooku açıp kullandığım Aile Hekimliği Bilgi Sisteminin destek grubuna e-imza sorunumu aktardım... Mesaide feysbukta dolaşıyoruz ya, aslında çoğunun mesleki nedenlerle olduğunu düşündüm...
 
Sonra sabah geldiğimde hazır olan dört hastadan sonuncusunu çağırdım, ondan sonra bilgisayarı bir kapatıp açayım diye planlıyordum... Hastayı aldım, kayıtlarına baktım 6 ay önce aç geldiğinde tetkik edeceğimiz notunu düşmüşüm ama hasta yine aç gelmemiş, ilaç yazdırmaya gelmiş... Hastalar ilaç yazdırma peşinde koşmasa bu tür takipleri daha iyi akılda tutarlar diye düşündüm... Önemsiz ilaçlarını yazarken oğlu için de bir ilaç istedi, olmayacağını söyleyince kızının diş ağrısına bir çözüm istedi, onun da olmayacağını, diş hekimine gitmesi gerektiğini söyledim... O zaman  ilacının hemen bittiğinden yakınıp biraz fazlaca yazmamı istedi, neyse son isteğini yerine getirip onu da yolcu ettim... Bu arada bir hasta daha gelmişti ama onu biraz bekletip bilgisayarı kapatıp yeniden açma planımı uygulamaya koydum...
 
Bu şekilde sorun düzelmedi... Bu arada grupta soruma yanıt olarak sürücü sorunu olduğu, teknik destek almam bildirilmişti... Aklıma e-imzayı kullanan başka bir uygulama (e-devlet) çalıştırmak geldi, aklıma geleni yaptım ama orada da sorun vardı, bu kez e-imzayı başka bir USB girişine takmak aklıma geldi, onun denedim ve sorun çözüldü, neyse şimdilik bu sorunu hallettik, her gün böyle sorunlar çıkabiliyor arada bir de bunları halletmekle uğraşmamız gerekiyor... Tabi bekleyen hastalar içeride dalga geçtiğimizi düşünebiliyorlar, daha fazla bekletmeden sıradaki hastayı alabilirim...
 
Beşinci hasta bir kısmı akut, bir kısmı subakut yakınmaları olan bir hasta idi, hepsi bir hastalıkmış gibi anlatınca bir an aklım karıştı, sonra bir kısmı bir aydır, bir kısmı dün başlamış yakınmaları bir düzene koydum, önerilerde bulunup gönderdim... Keşke hastalar daha düzenli, kronolojik anamnez verseler diye düşündüm... Sonra çağrılmadan giren altıncı hastaya, kapıdaki uyarıları hatırlattım sadece ilaç yazdıracaktı... Sistem iyi kurgulanmış olsa gelmesine gerek olmayacak bir hasta daha diyerek (içimden) sürekli kullandığı ilaçların reçetesini verdim, gönderdim ve yedinci hastayı çağırdım, geçen hafta sürücü belgesi raporunu düzenlediğim ancak yanında fotoğrafı olmadığı için kendisine veremediğim hastaydı, fotoğraf getirmişti, fotoğrafını hazır olan raporuna zımbalayıp üzerini kaşeleyip imzalayıp gönderdim... Doktorumuz bol diye sanırım her türlü işi onlara yaptırıyoruz diye düşündüm...
 
Sekizinci hasta, “beni hatırladınız mı?” bana tahlil yapacaktınız diyerek geldi, kayıtlarımı açtım, eski tetkikleri görülecek ona göre gerekirse yapılacak notum var, kendisine o şekilde konuşmuş olduğumuzu hatırlattım... O zaman gidip tetkiklerimi alıp getireyim dedi ve onu öylece göndermiş oldum... (Birkaç hasta sonra tetkiklerini getirdi ve beş ay önce yapılmış tetkiklerinde kısa süreli takibi gereken bir değer olmadığı, yıllık takibinin yeterli olacağı, 6-7 ay sonra gelmesi ve diyetine dikkat etmesini söyledim)
 
Bir sonraki hasta, başında sesler duyduğunu ve bunun, kolesterolden olabileceğini duyduğunu ifade etti... Kolesterolle ilgisi olmayacağı ama kulak kaynaklı olabileceğini söyleyip, muayenesi yaptım, buşonu vardı, KBB önerdim... İki ay önce tetkiklerinin yapılmış olduğunu söyleyince, onları da getirirse bakılıp değerlendirilebileceğini belirttim. (Bu hasta da bir süre sonra telefonundan tetkiklerinin ekran görüntüsünü getirdi, önemli bir sorunu olmadığı kendisine anlatıldı...) Peş peşe iki hasta bu şekilde eski tetkiklerini getirmeden yeni tetkik beklentisiyle gelmiş oldu... Hastalar doktora gelirken başka yerde yapılmış önceki tetkiklerini de getirmeyi akıl etseler diye düşündüm, sonra onlara zahmet oluyor, iki kez gidip gelmek durumunda kalıyorlar, ya da aynı tetkikler gereksiz yere yere tekrar tekrar istenip kamu zararı oluşuyor... Sevk zinciri ve basamaklar arası iletişim de olabilse keşke...
 
Onuncu hasta sıradan bir ilaç yazdırma vakasıydı, bir dakikada işi halledilip gönderildi.
 
On birinci hasta günün problemli hastasıydı, başka bir ASM'deki bir doktora kayıtlı olduğundan, bu durumdaki her hastada yaptığım gibi durumu açıklayıp kendi aile hekimine başvurması gerektiğini söyledim... Kendisi acil geldiğini tansiyonunun yükseldiğini ifade etti. Acil olduğunu düşünüyorsanız keşke hastaneye gitseydiniz dedim (hastane bize çok yakın bu arada), ancak sinirli tepkiler vermeye başlayınca, zaten muhtemelen tansiyonun da sinirden yükselmiş olacağını düşünerek bir tansiyonunu ölçtüm 190/100 idi, eşlik eden acil durum düşündürecek bir şey de yoktu, kendi hastam olsa ilaç durumunu sorgular, eksik yetersiz bir durum düşünürsem düzenler, bir kaç gün takibe alırdım, dilaltı falan verip acil düşürmeye çalışmazdım, ama bu hasta benim takip edebileceğim bir hasta değil, kendi ASM'si 10 km, hastane ise 1500 m ileride, “taksi ya da ambulans çağırabiliriz ama bunun için ambulans pek uygun olmaz, hastaneye gidin isterseniz” dedim... Hastanın ezberinde bu tansiyonun acilen düşürülmesi gerektiği olduğu için tartışıp daha da yükseltmek istemedim, neyse istemem deyip, sinirli bir şekilde gitti. Aslında bu hastayı tekrar görüp konuşmak isterdim...
 
On ikinci hasta sıradan bir soğuk algınlığı hastasıydı, muayenesi yapılıp tedavisi düzenlenerek gönderildi, aslında bu tür hastalıklar da bilinçli hastalar tarafından kendi kendine bakımla halledilip, doktora başvuru nedeni olmadan geçiştirilebilir ama daha o noktaya gelmemize var sanırım...
 
On üçüncü idrar yanması olan hastanın idrar tetkikini yapıp, sistit tedavisini düzenledikten sonra on dördüncü yeniden ilaç yazdırma idi ve bir dakikada işi bitti...  Bu arada bir boşluk oluştu, ebe hanım hemen “itiraz dilekçelerimizi yazalım mı herkes yazmış” dedi... Bu ay üç tane performans itirazı yazmamız gerekiyordu... İkisi, il dışına taşınmış ama nedense hala bizde kayıtlı olan çocuk izlemleriydi, tabi Bakanlığın genelgesi nedeniyle, bize inanmayacakları ya da kendileri sorgulamayacakları için MERNİS sorgu loglarını da ekleyerek bu iki itirazı yazdım... Üçüncü ise Toplum Sağlığı Merkezi tarafından bize atanmış, hiç görmediğimiz, telefon bilgisi de elimizde olmayan bir gebe idi, onun adresine telgraf çekmiştik, takip sorgusunda telgrafın teslim edilemediğini, bırakılan haber kağıdına da icabet edip telgrafı almadığını görmüştük ama onun izlem süresinin dolmasına henüz iki gün vardı, belki kendiliğinden gelir diye onun itirazının yazımını iki gün erteledik, bu arada on beşinci hasta da gelmişti...
 
Yakında görmüş olduğumuz bir yaşlı hastamızın kızı ilaçlarını yazdırmaya gelmişti... Başımıza iş açabileceğini bile bile bu tür iyi bildiğimiz hastaları bazen görmeden reçetesini düzenliyoruz, onu da yazıp gönderdim... Hiç olmasına gerek olmayan bir işlem, ne olur bu hastaların kontrol zamanlarına kadar ilaçlarının alınmasını sağlayacak bir düzenleme olsa... Bu kadar gelişmiş ilaç takip sistemi olan ülkemizde bu sistemin insanların işini kolaylaştrmak için değil, zorlaştırmak için kullanılması ne acı...
 
On altıncı hasta rapor almaya geldiğini söyledi, dün acile gitmiş, tedavisi düzenlenmiş ama orada rapor (istirahat) verilemediği söylenmiş bir hasta... Neyse, öyle ısmarlama rapor verilmeyeceğini, derdini anlatmasını, gerek görürsek istirahat verebileceğimizi söyledim... Sonunda, akut gastroenterit nedeniyle bir gün istirahat verip, önerilerde bulunup gönderdim... İstirahat gereken bir hastaydı ve buna acilden neden istirahat verilemediğini düşünerek ve üzülerek sonraki hastaya geçtim... Bu sırada görevli ASM'nin su faturasını getirdi, neyse geçen ayınkinden azdı bu kez, bir ara öderim deyip panoya raptiyeledim...
 
Onyedinci hasta, sol gözde kanlanması olan yaşlı bir hastamdı. Zorlandığı için personelimiz yürümesine yardımcı oluyordu, personelimiz içeri girmişken gelmiş olan su faturasını da verdi. Bir ara ödemek üzere panoya raptiyeledim... Hastada subkonjunktival kanama vardı.. Göze darbe ya da kaşıma falan sorguladığımda akşamları gözlerinde çapaklanma olduğunu söyledi. Kanlanmanın kendi kendine düzeleceğini söyledikten sonra, kaşıntı ve çapaklanmanın göz kuruluğuna bağlı olabileceğini, göz yaşı yazarsam ödenmeyeceğini ama parasıyla alabileceğini belirterek yazdım. Güçlükle yürüyen bir hasta olduğundan gelmişken hem tansiyonuna baktım hem de biten ilaçları varsa gelmişken yazayım dedim, baktım yoktu...
 
On sekizinci hasta yine bir ilaç yazdırma idi ve bir dakikada gönderildi... Evet çok zaman almıyor bu hastalar ama esas sorun başlangıcında müdahil olmadığımız, takibinde de müdahil olmayacağımız başka hekimlerin kontrolündeki hastaların bu tür sekreterya işlerini yaparken uğradığımız itibar kaybı. Bakanlık, kronik hasta takibinde aile hekimlerinin daha fazla rol almasını ister görünüyor (görünüyor diyorum çünkü bu sadece lafta var, bunu sağlayacak ciddi bir adım atmıyor) ama aile hekiminin değerini düşüren bu tür uygulamaları kaldırmadığı sürece bunun sağlanamayacağını anlayamıyor... 
 
Bundan sonra sırada görünen misafir yaşlı kadın hastayı çağırdım ama genç bir erkek içeri girdi, çağırdığım hasta siz değilsiniz deyince, annesi olduğunu ilacının yazılması gerektiğini söyledi, hastanın bizim hastamız olmadığını, hiç görmediğimizi, hastayı görmeden bilmeden ilaç yazılamayacağını, getirirse bir defalık misafir olarak yardımcı olacağımı söyledim, sadece bir ilaç falan dese de, bunun suç sayıldığını vurgulayıp gönderdim... Neyse fazla sıkıntı çıkarmadı... Hep aynı sorun, hep aynı bıktırıcı süreç...
 
Sonra bir hastam uğradı, enjeksiyona gelmişken bana uğrayıp bilgi vermek istemiş... İki ay kadar önce malinite nedeniyle opere olmuş şimdi kemoterapi görüyormuş... Eşini de akciğer kanserinden kaybetmiş değer bilen, sevdiğimiz bir hasta idi. Bilgilerini kayıt ettim, biraz sohbet ettik, gitti.
 
Böylece yirmi hasta ile öğle olmuştu, gördüğünüz gibi fazla yoğun bir yerde değilim ama yine de sabahım ufak tefek gerginliklerle, pek boş zaman bulamadan geçti... Bakalım öğleden sonra neler gösterecek...
 
Öğleden sonra polikliniğe başlarken bekleyen bir hasta vardı, onu alarak başladım, Viral ÜSYE + kronik otite bağlı kulak akıntısı olan bir hasta idi, tedavisini düzenleyip gönderdim. Kısa bir boşluktan sonra gelen ikinci hastam, dün denge bozukluğu nedeniyle gördüğüm bir hasta idi, 2 ay önce bu konuda kapsamlı araştırıldığını söylemişti, ben de inceleme sonuçlarını istemiştim. MR, doppler, odyogram vb. yapılmış birçok tetkikleri vardı. Karotislerinde biraz daralma vardı, diğer tetkikleri ya normal ya da non spesifik bulgular içeriyordu. Kan tetkiklerini kendisine vermemişlerdi, neyse meşakkatli prosedürü geçip e-nabıza bağlanıp inceledim, e-nabızdaki bilgilerin düzensiz sıralanmış olması nedeniyle önce son tetkikleri göremedim, 2017 Mayıs ayında yapılmış tetkiklerden sonra 2015 yılında yapılmış tetkikler vardı, iki yıldır B12 bakılmamış, denge bozukluğu ondan olabilir diye düşünürken daha aşağıda 2017 Temmuz tetkiklerini gördüm, orada bakılmıştı... Keşke e-nabızdaki bilgiler daha düzenli ve anlaşılır olsa diye düşündüm. Vitamin B12 düzeyi düşük olmasa da alt sınıra yakındı, bir deneme tedavisi kullanmaya karar verdik. Denge egzersizleri de tarif ederek bir ay sonra buluşmak üzere hastayı gönderdim...
 
Sonra hasta kabule kayıt yaptırmadan bir hasta geldi, ilaç yazdıracağını söyledi, kayıt yaptırmamış olduğunu hatırlatınca: “yaptırmam gerekiyor muydu?” diye sorarak çıktı, kaydını yaptırdı, çağırdım geldi... Elinde Kadın-Doğum uzmanınca yazılmış ÜSYE (üst solunum yolu enfeksiyonu) tanılı antibiyotik ve ağrı kesici içeren resmi işlemi eksik bir reçete vardı. Yakınmalarını sordum tipik soğuk algınlığı, muayenesinde de özellik yok, ancak bir gün önce acilde yapılmış tetkiklerinde lökositoz ve hafif CRP yüksekliği vardı, Genel durumu oldukça iyi, ve kendisini önceki günden daha iyi hissediyordu. Emziriyordu, bana bu halde gelse tetkik yapmaya gerek görmeden “nezle” tanısı koyacağım bir hasta olduğu için antibiyotik yazmadım iki gün sonra yeniden tetkik yapıp durumu değerlendirelim dedim...  Sonra keşke bir doktor reçetesini tam yazsa da bana yeniden yazdırmaya gelmese dedim... Sonra yine ama belki bu sayede onu antibiyotikten kurtardım dedim... Umarım yanılmamışımdır dedim... Keşke bu ikilemleri yaşamak zorunda kalmasam dedim... (iki gün sonraki kontrolde CRP'si azalmış, lökositozu tamamen normale dönmüştü).
 
Sonra bir ateşli çocuk geldi, muayenesini yaptım, olası soğuk algınlığı idi ama içim rahat etmediği için her ihtimale karşı idrar tetkiki istedim. Babasının da HT ilaçları bitmişti, ilaç kullanım raporu da bitiyordu, KB kontrolü ve regüle olduğunu görüp raporunu yeniledim. Keşke ilaç kullanım raporu diye bir şey hiç olmasa diye düşündüm... Hastaya son kullanma tarihli reçete versek, kontrole kadar hasta hep ilaçlarını gidip alsa... İlaç türüne göre katkı payı olsa... Of ne çok şey istiyorum... Öğleden sonranın dördüncü ve beşinci hastaları da böylece bitmiş oldu... 
 
Altıncı hasta yine repete hastasıydı, radikal sistektomi olmuş hastamız ürostomi torbası vb. malzemelerini yazdırmaya gelmişti. Yine çok gereksiz bir prosedürle meşgul ediliyorduk. Bilmediğimiz bir konuda malzeme alımı için reçetemiz gerekiyordu... Bu gereksizlik, bir de rapor fotokopisinin “aslı gibidir” onayı gibi bir anlamsızlık ile taçlanıyordu... Neyse hastamızı mağdur etmeden SGK hazretlerinin tüm isteklerini yerine getirip kendisini yolcu ettim...
 
Arada biraz boşluk bulmuşken önümüzdeki ay gideceğim kongrenin uçak biletini aldım. Birikmiş sorgu formlarını klasörüne kaldırdım. Bunları iyi saklamak gerek, yıllar sonra bir davaya maruz kalsak gerekli olabilirler... Peki aile hekimliğini bırakmış olsak, ileride bir dava falan durumunda bilgisayardaki hasta kayıtlarına ulaşabilecek miyiz? Bu kayıtların açılabilir bir kopyası olmalı sanırım... Dur, bunu bir sorayım AHBS forumunda.. (sordum: veriler bakanlığa gidiyor, ayrıca aldığınız yedeklerde tüm veriler bulunuyor dediler, yine de pek güvende hissedemedim kendimi) 
 
Bunları düşünürken yedinci hastam da geldi, o da repeteydi, en azından bazıları, kendi başladığım ilaçların repetesiydi... Bazı ilaçların uzun süre kullanımının sakıncalarından da bahsetme fırsatı olarak değerlendirdim bu gelişi... Bazı doktor arkadaşlar, “ilaç yazdırma”yı savunurken, böyle fırsatlar yarattığı için yararlı olduğunu söylüyorlar, acaba doğru olabilir mi?... Ama yarattığı fırsattan çok neden olduğu yoğunlukla birçok fırsatların kaçmasına neden oluyor olsa gerek... Belki benim gibi hasta yoğunluğu düşük olanlar için iyidir dedim ama günde yüz başvuru karşılayan arkadaşlar ne yapsın dedim... Öyle düşünüp durdum kendi kendime...
 
Sonra sabahki ilk hastam tetkik sonuçlarıyla geldi, bütün parametreleri yaşam tarzı değişikliği ile düzelmiş, sevindim... Uyumlu hastalar kazançlı çıkıyor diye düşündüm...
 
Uzun süre hasta gelmemişken karşımızdaki ilk okulun yöneticilerinden birisi gelerek bir hastamızın telefon numarasını istedi... Okula başlamamış bir öğrencinin neden gelmediğini soracaklarmış...  Gerekirse bu öğrencilerin evine kadar gidip araştırma yapmaları isteniyormuş... Ben de kişisel bilgileri paylaşmamızın suç olduğunu, ancak mahkeme kararı ya da savcı talebi ile paylaşılabileceğini anlattım... Milli Eğitim, gelmeyen çocukların peşine neden öğretmenleri düşürüyor ki, bence doğrudan polis göndermeli kapıya... Yazık.. Devletin resmi tebligat görevlileri, yerine göre polis ya da postacıdır, öğretmeni, doktoru, sağlıkçıyı kapı kapı gezdirmek son yıllarda giderek değer bilmez hale gelen halkımız gözünde bu görevlileri değersizleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Halkımızın çoğunluğu değer bilir niteliğini henüz yitirmemiş olsa bile, sayıları çoğalmış olan değer bilmezlerin yarattığı yılgınlık, çalışanlarda motivasyon yitimine yol açmaktadır...
 
Bayağı bir süre hasta gelmeden son bir saate girmiştik ki, bilgisayarımdan yükselen ses yeni bir hastayı haber verdi, bir misafir idi ve raporlu ilacını yazdıracaktı... Elimle oturmasını işaret ettim, mekanik şekilde ilacını yazdım, şifresini eline verdim... Teşekkür etti, çıkarken, sormaya gerek görmeden tartıya çıkıp tartıldı ve kapıyı açık bırakarak gitti. Bir de misafir hasta kavramını sorgulayayım bu hasta da buna neden olmuş olsun dedim... Aile hekimliği kanununda olmayan, yönetmeliğin bir kenarına sıkıştırılmış, uygulamada kapsamı daha da genişlemiş, herkesin diline doğru yanlış yerleşmiş bir kavram “misafir hasta”, “ben misafirim”... Oysa çok daha uygulanabilir hale getirilebilir, belli bir karşılığa bağlanabilir ya da aile hekimliğine hiç bulaştırılmayabilirdi... Benim için olmasa da bazı aile hekimleri için çok ciddi bir iş yükü ve angarya oluşturuyor...
 
Ardından yeni bir hasta geldi, günün sonuna doğru, son dakikalarda gelen bu hastalar nedense pek hoşuma gitmiyor, esasen motivasyon gidince sabah erken gelene de, öğlen gelene de içinden tepki duyabiliyor insan, bu konuda bir suçu olmayan hastaya bir şey yansıtmuyorum... Neyse çok geç olmadan çağırayım hastayı:
 
Genç bir hasta, yakınmasını sordum “sinüzit” dedi, ben de o bir yakınma değil dedim, neyse lafı uzatmayayım iki hafta önce KBB'ye gitmiş, bilgisayarlı tomografide sol sinüsü kapalı çıkmış ve antibiyotik başlanmış, bitince tekrar yazdırması söylenmiş ancak hasta diğer ilaçların da bitmesini beklediği için antibiyotik bittikten bir hafta kadar sonra gelmiş, yani bu da esasen bir “ilaç yazdırma” hastasıydı... Antibiyotik kesintiye uğradığı ve enfeksiyon belirtileri olmadığndan tekrar yazmak istemedim, ağrı kesici, antihistaminik ve nazal dekonjestanını yazıp, elinde olan nazal steroide devamını önerdim, ateş olursa sabah saatlerinde gel tetkik yapalım, bir de  BT sonucu da sana telefonla göndersinler bir bakayım demiştim, konuşmamız sürerken, iletişim çağındayız ya, telefonuna raporu geldi, bir baktım, tüm diğer sinüsler açık ancak sol maksiller sinüs yumuşak doku yoğunluğunda dolu diyor, yani sıvı değil dokuyla dolu... Aklıma neoplazm geldi, fungal enfeksiyon falan bile düşündüm uç tanılardan, neyse dedim sen en iyisi yeniden bir KBB'ye git... Tamam deyip çıktı... Bu repete başvurusunun olumlu bir sonucu olacak mı ileride öğreneceğiz...
 
Ardından bir prematüre çocuğumuzun babası geldi, mama yazdırdı gitti... Gereksiz bir başvuru daha dedim, yukarıda çok yazdığım için tekrar konuyu açmayacağım ama hiç dahil olmadığımız bir tedavi sürecine sekreterlik yapmak... Çok anlamsız, neyse bir ay sonraki izlem ve aşısını hatırlatmış oldum... Ardından da günün son hastası geldi, ayağına sıcak su dökmüş dün ama baktım pek dökülme gibi değil, neyse sonunda sıçrama olduğunda anlaştık, küçük bir yanık idi, birkaç krem ve öneri ile gönderdim...
 
Bugünü de otuz hasta ile, kendisi gelmediği için sildiğim misafir hastayı da sayarsak otuz bir başvuru ile bitirmiş oldum... Veri yedeklememi yapıp, cihazları kapatıp, ortalığı toparlayıp çıkma zamanı... Tam çıkmak üzereyken TİT istediğim ateşli çocuğun babası TİT sonucunu getirdi, neyse enfeksiyon bulgusu yok... Takip edelim, iki gün içinde ateşi düşmezse tekrar görelim dedim...
 
Evet her yönüyle ortalama bir gündü, otuz hasta ile, birçok okuyanın, “rahatı yerinde”, “kendi kendine dert icat ediyor” diyeceği bir gün ama ben yine mutlu ve huzurlu değilim… Bu 30 (ya da 31) hastanın on yedisi, yani yarıdan çoğu ilaç yazdırma idi, birçok çalışma da gösteriyor ki birinci basamağa en sık başvuru nedeni “ilaç yazdırma”, bu OECD ortalamasının üzerindeki yıllık hekim başvurumuzun yüksekliğinin de gözlerden kaçan en önemli nedeni… Biraz zorlama ile bu on yedi ilaç yazdırma başvurusunun dört tanesinin başka durumlar için fırsat oluşturduğunu söyleyebiliriz belki ama kalan 13 başvuru tamamen gereksiz, hekime başvuru sayısını ikiye katlayan, gereksiz iş yükü oluşturan, hekimi tembelleştiren, ayrıca evinden kalkıp gelen hastaya da eziyet oluşturan ama hepsinden önemlisi, aile hekiminin değerini düşüren bir uygulama olarak çözülmesi gereken bir numaralı sorunumuz. Üstelik çözümü de çok kolay, onu da yine bu köşede daha önce yazmıştım (http://tahud.org.tr/makale/view/53-ilac-yazdirma.html). İyi kurgulanmış, güzel işleyen bir sağlık sistemi olsa o gün sadece on bir hasta gelecekti. Günde yüz hasta gelen arkadaşıma belki 40-50 hasta gelecekti. Belki bu durumda sevk zinciri bile uygulanabilirdi… Tesadüfen o gün, bir başka sıkıntılı konumuz olan, anlamsız sağlık raporu talepleriyle hiç başvuru olmamıştı, o da başka bir yazıya kaldı sanırım… Umarım derdimi anlatabildim biraz…    

This article was published under the category Uzm. Dr. Ruşen Topallı on 23/01/2018 13:00.