31 Mayıs – 1 Haziran: Her Şey 3 Ağaç İçin mi?

Cuma günü bir işim vardı Tesvikiye'de. Beşiktaş’tan dolmuşla giderken semt sakinlerinden öğrendim kuş uçuşu 2 km uzaktaki Taksim’de atılan biber gazından nefes alamadıklarını. “Ben ne dersem o!” zihniyetine ateş püskürüyordu herkes.
 
Saat 19.15 sulari... Geri dönmek üzere sokağa çıktım. Çarsı grubu geliyordu Beşiktaş’tan. Cok guzel bir sloganlari vardı, ezberimde kalmadı. 
 
*
 
Yürüyerek indim Beşiktaş’a. Polisler yüzlerini duvarlara dönmüş, bekliyorlar. Kadıköy vapuru kalkmış, Üsküdar vapuruna daha zaman var. Bindim Üsküdar motoruna, oturdum. Göz yaşlarımı gören yanımdaki orta yaşlı bey; 
 
- "Siz de etkilenmissiniz biber gazından!" diyerek lafı açtı. 
 
- "Hayır" dedim, "biber gazından etkilenmedim ben, yürüyenleri ağlayarak izledim!" 
 
- "Her şey 3 ağac için mi?" dedi.
 
-  "Hayır" dedim. "Ailenizi alın, dünya gözüyle iki gün, iki gezi yapın. Bir gün Boğaz’ın batı sahilinden Beşiktaş’tan Garipçe'ye gidin. Bir gün de doğu sahilinden Üsküdar’dan Anadolukavağı’na. Ömerli üzerinden Şile'ye de uzanmak gerek yitireceğimiz o ağaç denizini görmek için. 3. köprü, 3. havaalanı yapılınca İstanbul'un kuzeyindeki bütün ormanlar betonlaşacak. Bir belgesel izledim İZ tv'de; Şile - Ömerli, Silivri - Çatalca arasında, adalarda arıcılık yapılırmış, bilmezdim. Siz olsanız; 
 
- 81 vilayet arasında arıcılıkta İstanbul’u kaçıncı sıraya koyarsınız?" 
 
Bir soru işaretine dönüştü bakışları. 
 
- "Haklısınız" dedim, bilmezdim ben de; 81 vilayet icinde 7. (yedinci) sırada imiş İstanbul. Bugün bu betonistan'da bir parça nefes alabiliyorsak hala, o ormanlara medyunuz bunu. 30 yıl önceki Alanya’nın iklimdir bugün İstanbul’da hüküm süren. Bütün bunlar bitince herhalde Basra iklimi hâkim olacak. Büyükleriniz yok mu? Ölüp gidiverecekler siz ne olduğunu fark edinceye kadar. Kentin akciğerlerini sökmek istiyorlar" dedim.
 
*
 
Adamım dinliyor şaşkın ve sessiz. 
 
- "Bir an için Arap olduğunuzu farz edin." dedim; "21. yüzyılda Arap coğrafyasında Osmanlıyı canlandırmaya kalkan bir Türkiye için ne düşünürdünüz?" 
 
Yine bir soru işaretine dönüştü yüzü. 
 
*
 
Biz de Üsküdar’a varmıştık. Yorgun argın yollandım eve. Gece 01.30'a kadar bilgisayar başındaydık delikanlıyla. O saatte televizyona geçtim ben. 02.00’de önce tencere, tava sesleri, sonra da önce Kadıköy’e oradan da Boğaz Köprüsü yoluna "yeter!" diyerek yekinen her yaştan insanlar. İste sabah 06.00'da onlardı Köprüdeki o güzel görüntüyü yaratanlar. Kalacak o görüntü gelecek nesillere. Bir de yüzüne sıkılan biber gazından saçları uçuşan kırmızılı kadın. 
 
*
 
Herkese öneririm 1 Mayıs – 1 Haziran 2013 tarihleri arasındaki gazete koleksiyonlarını; görün gerilimin nasıl tırmandırıldığını. Gücün nasıl ölçüsüzce kullanıldığını. 1 Mayıs: 17 yaşında işsiz bir işçinin öğrenci kızı Taksim’e yürüyor. Polis biber gazı sıkıyor. Biber gazının zararından vazgeçtim, kapsülü ne yapar suratınıza sıkılırsa? Göz ile kulak arasından giren kapsül önce şakak kemiğini ardından kafatası tabanını kırıyor. Neredeyiz? Ne yapıyoruz? Hani “ileri demokrasi”?
 
An itibarıyla demokrasinin 3 şekli var bizde:
 
Gaz; biber gazı,
 
Sıvı; tazyikli su,
 
Katı; cop.
 
*
 
İşte bu yüzdendir ertesi gün her yaştan, her görüşten insanımızın sel olup Taksim’e akması. 
 
Ama bütün 2013 Türkiye’yi içeride ve dışarıda zora sokacak ölçüsüzlüklerle geçti böyle. Taksim artık hepimizin savunması gereken bir mevzii. O eşik bir kez aşılırsa sıra karşı kıyıda Haydarpaşa Garı – Mekteb-i Tıbbiye (Marmara Üniversitesi) – Selimiye ekseninin “soylulaştırılmasına” bir başka deyişle halka kapatılarak zengin yabancı turistlere açılmasına gelecek. 
 
*
 
Turizm iyidir. Bir ülke sahip olduklarını korudukça güzelleşir. Ben az sayıda dünya ülkesi gördüm. Ama dünyanın büyük bölümünü gezen kimi gördümse “Türkiye kadar güzeli, eski eser zengini başka bir ülke yok!” sözüyle karşılaştım. 
 
*
 
Bir ülkede bizi cezbeden nedir?
 
1) O ülkenin geçmişine dair bir mücevher gibi sakladıkları. Biz bütün bunları bir mirasyedi gibi yıkıp duruyoruz. Misal Sur içi İstanbul’u birbirinden değerli yüzlerce hazine saklayan devasa bir kültür kompleksi. Medeni bir ülkede üretim ve konutlar asgariye indirilerek, trafik aksları bu bütünün dışına alınarak korunacak bir dünya mirası. Bu yapıldığında – hadi para konusuna da değinelim – birkaç yılda masrafını amorti edecektir.
 
2) Bir ülkede gezgini çeken bir diğer husus ta o ülke insanının günlük yaşayışıdır. Güven içinde gezebileceğiniz, halkın yaşantısına katılmaktan mutlu olacağınız bir ülkeye bir daha gitmek istersiniz. Geçmişinden koparılarak otele çevrilmiş bir Haydarpaşa Garı görgüsüz yeni zenginleri oyalar birkaç kez, ama bu türlü ortamından kopmuş yapay atmosferlerin modası çok çabuk geçer. 
 
*
 
Yenikapı metro kazılarından “çanak – çömlek” değil başka bir şey çıkmıştır. Farkında mısınız? Batı’nın 19. Yüzyıl Helen aşıkı histiografisi ile ders kitaplarına giren “İstanbul’un Delphi kahininin yol göstermesi ile kurulan bir grek kolonisi olduğu” bilgisi kadüktür artık! Burada M.Ö. 22. Yüzyıldan beri insan yerleşimi olduğu kanıtlanmıştır.
 
*
 
Pankart:
 
“New York’ta Central Park, Londra’da Hyde Park, Paris’te Jardin du Luxembourg
 
istimlak edilse siz ne yapardınız?
This article was published under the category Uzm. Dr. Haluk Çağlayaner on 06/06/2016 13:00.