Post Mortem

Bir hastam kardeşini kaybetmiş. Günün birinde, 60 sayfayı aşan hastane dosyası ile bana geldi; perişandı.
 
-   “Doktor bey, kardeşimi hastanede enfeksiyondan kaybettim; dosyasını bir inceler bana anlatır mısınız? Ben bu yazılanlardan pek birşey anlamıyorum”.
 
-  Hastaneye neden yatmıştı?
 
-  Yemek borusunda kanser vardı. Diğer ilaçlara cevap vermediği için henüz deneme safhasındaki bir ilacı kullandılar. Tümör bu ilaçla küçüldü. Ne var ki günün birinde tedavi sırasında kalbi durdu, hayata döndürdüler. “Artık bu ilacı kullanamayız. Tümör tam anlamıyla ortadan kalkmadı; radyoterapi yapılması gerekiyor” dediler. Radyoterapi yapıldı. Radyoterapi de tümörü küçültmekle birlikte tamamen ortadan kaldıramadı. İzleyen hekim “küçük bir operasyonla kalan tümörün alınabileceğini, operasyonun çok zor olmadığını” söyledi.
 
-  Sonra ne oldu?
 
-  Hastaneye yattı; operasyon başarılı geçmişti, yoğun bakıma dahi almadılar. Ancak iki gün sonra hafif bir öksürük sonrasında dikişleri patladı. Tekrar ameliyata alamdılar. Bu kez ameliyat sonrasında yoğun bakıma alındı. Birkaç gün sonra dikişleri tekrar açıldı. Tekrar ameliyat edildi. 22 günü aşkın yoğun bakımda kaldı. Bu arada enfeksiyonlar gelişti… Kaybettik. Acaba bir hata var mıdır?
 
Tabii ki, ben böyle bir değerlendirme yapmaya yetkili değildim. Ne var ki hasta burada benden insanî bir yardım istiyordu. Reddetmeye de yetkili değildim.
 
*
 
Bana karmakarışık getirilen belgeleri zaman sırasına koydum. Klinik notları, ilaç uygulamalarını, biyokimya bulgularını, ameliyat notlarını, nihayet sona doğru beliren mikrobiyoloji bulgularını ve uygulananları içeren kağıtları sınıfladım. 45 yaşındaki erkek hastanın kliniğine hâkim olmaya başlamıştım.
 
Bir ifade dikkatimi çekti; “hipoksi”. Hastanın dikişleri ilk kez patladığında yapılan ameliyat sonrasında “hipoksi” nedeniyle yoğun bakıma alınmıştı.
 
*
 
Yoğun bir işte çalışan hastam bir hafta sonra çıkageldi. Kapıyı kapattık. Aklımın erdiği, dilimin döndüğünce olan biteni birlikte gözden geçirdik (Konuşma sırasında hasta yakınının ruhsal yüklenmesini dikkate alarak dolaylı bir dil kullandım: Ancak bu kişiye ve duruma özgü – eşsiz – durumu aktarmak zor ve verimsiz olacağından basitleştirerek aktarıyorum).
 
-   “Hipoksi” ne demek ?
 
-   Kandaki oksijenin dokuları beslemeye yetersiz olmasıdır. Bu durumun giderilmesi için solunumun araçlarla desteklenmesi gerekir. İşte bu andan sonra biyokimyasal değerler yavaş yavaş bozulmuş. Sigara içiyor muydu ?
 
-   Evet, içiyordu. Doktorumuz ameliyatın kolay geçeceğini söylemişti. Böyle bir şeyden hiç bahsetmemişti.   
-   Sigara bütün dokuların beslenmesini ve esnekliğini bozar, muhtemelen bu gelişmede sigaranın bir rolü olmuştur. Tanı konduktan sonra sigarayı bırakmış mıydı ?
 
-   Peki enfeksiyon neden gelişmiş ? Hastanede mi bulaşmış ? Önceden kardeşimin herhangi bir enfeksiyonu yoktu?
 
-   Kardeşinizin akciğerlerinde yer yer büzülmüş, işlev görmeyen (atalektazik) bölümler varmış. Ameliyat uygulanan yer ise yemek borusunun alt ucu. Tabii uygulanan ameliyatı bilmiyorum. Ama bu yerleşimdeki bir noktaya müdahale ettiğinizde karın ve göğüs boşluklarını ayıran diyafram bütünlüğünün ortadan kalkması muhtemel. Hele dikişler patladıktan sonra... İnsan vücudu içerdiği insan hücresinden çok mikrop barındırır. Onlar dünyadaki hayatın öncüleridir. Aynı zamanda bizi hayata bağlayan görünmez iplikler. Gelgelelim bağırsak boşluğundaki mikropların karın boşluğuna, göğüs boşluğuna geçmeleri hiç arzu edilmez. Üreyen mikroplar bağırsak boşluğunda ve çevremizde çok miktarda bulunurlar. Ancak olmamaları gereken vücut bölümlerine ulaşmaları, direnci kırılmış bir hastada çoğalmaları önü alınamayacak sonuçlara yol açabilir.  Kemoterapi, radyoterapi, sigara içmek hep bağışıklığı etkileyen unsurlardır. Sahi, kardeşiniz ne kadar sigara içiyordu?
 
-  Bir paket içiyordu. Sigara içmesine engel olmaya çalışan annemizi hastane odasına almadı. Ameliyattan önceki son gece, pencereyi açarak bir paket sigara içmiş; odaya girdiğimde gayrı ihtiyarî gözüm sigarasına kaçtı: Kül tablasını kafama fırlattı.  Peki, doktorların bir hatası var mı?
 
-  Benim gördüğüm kadarıyla kardeşinizi kurtarmak için canla başla çalışmışlar. Bakın ikinci ameliyattan sonra serumdaki proteinler azalmış, dışarıdan protein takviyesi yapmışlar. Hiç kullanılmayan bir antibiyotik vardır; vankomisin. Bu ilaç her türlü antibiyotiğe dirençli mikroplar için saklanır, onu bile kullanmışlar.
 
-  Evet, reanimasyon doktoru kardeşim öldüğünde hüngür hüngür ağladı; „çok uğraştım ama yapamadım“ dedi. Torba torba ilaç taşıyorduk. Tam da hayatındaki zorlukları aşmıştı, biraz gün yüzü görecekti. Peki kurtarılamaz mıydı? Daha iyi bakılamaz mıydı?
 
- Evet, daha iyi bakılabilirdi. Ama bunun için bizim de toplum olarak daha iyi bir noktada olmamız gerekirdi: Benim bildiğim kadarıyla hastanede yatan ve ölen hastalarda en yüksek otopsi oranını 1930’ların ikinci yarısında Tevfik Sağlam ulaşmıştı. O, yönettiği Haydarpaşa Nümune Hastanesi II. Dahiliye Kliniği’nde yitirilen hastaların %87’sine otopsi yapıyor, „ne öğreniyorsam otopside öğreniyor, ne öğretiyorsam otopside öğretiyorum“ diyordu. Ondan sonra bu oranlar yavaş yavaş azaldı. Hele popülizm başlayınca otopsinin neden gerekli olduğunu anlatmak gibi eğitimin zor yolu yerine „ben hastamı kestirtmem“ sözüne prim verilerek otopsi sayıları iyice baş aşağı gitti. Harika otelcilik hizmeti veren özel hastaneler var; peki buralarda – adlî vakalar hariç – hiç otopsi yapılıyor mu? Yurtdışında otopsi oranı belirlenen değerin altına düşen eğitim hastanesinin eğitim sertifikası geri alınıyor. Hekimlerimiz daha çok otopsi yapılan kurumlarda çalışsalar karşılarına çıkan vakaları daha iyi değerlendirebilirlerdi. Hayat zaten hepimiz için bir pamuk ipliğine bağlı. Siz kardeşiniz için elinizden geleni yapmışsınız. Tedavisi otopsi geleneği olan bir üniversite hastanesinde sürdürülmüş. Ne hekimlerin ne de sizin bir kusurunuz yok. Aynı şey bizim için de geçerli değil mi? Bugünden yarına çıkacağımızın garantisi ne?
 
-  Haklısınız doktor bey, ben de büyük bir ders aldım. Artık hayatta yapmak istediklerimi ertelemeyeceğim.
This article was published under the category Uzm. Dr. Haluk Çağlayaner on 06/06/2016 13:00.